Ülkemizde oldukça büyüyen bir barınma problemi her gün daha da kötüleşerek ilerliyor. En son günlerin ana gündemi birçok yelken okuluna da ev sahipliği yapan Kalamış ve Fenerbahçe Marina‘nın birleşmesi. Yapılan yeni ihaleden, ihaleyi kazanan Vahip Karaaslan bilinmeyen bir sebep ile ihaleden çekildikten sonra marina tekrar Koç Grubu ve Setur’un işletmesinde kaldı. Hal böyle olunca 504 milyon dolarlık astranomik bu bedeli ödemeye hazır olan Koç Grubu, yıllardır marinanın ihtiyacı olan bakım ve onarıma başlama kararı aldı.
Yepyeni bir marina geliyor
Edinilen bilgilere göre bu bakım Fenerbahçe tarafında başlayacak. Bu nedenle sözlü bildirim ile Eylül ayında bu marinada bulunan teknelerin limandan ayrılması isteniyor. Ama bu durum aktarıldığı gibi de bir kovma veya gidin çağrısı değil. Setur marinalara bağlı başka marinalarda yer açmaya çalışan işletme, olanaklarını zorluyor ve bakımdan sonra giden teknelere öncelik tanınacağını da beyan ediyor. Yapılacak bakımın çok büyük olması, iskelelerin yıkılarak yenilerinin yapılacağı ve çıkan moloz ya da kirlilikten zaten hali hazırda olan teknelerin gitmese bile kendilerini koruyamayacakları aşikar. Ancak şu anda amatör denizciler veya yelken okulları gibi ekonomisi yüksek olmayan kullanıcılar için zaten bir barınma problemi var. Bu yüzden bu bakımın ve yeniliğin getirdiği gidin çağrısını doğru okumak gerekiyor.
Büyük yatırım fiyat artışına sebep olacak mı?
Herkesin aklında bu soru var, ancak bunun olmaması olası değil. 504 milyon dolar yatırım yapılan bir marinada üzerine de fiyatını bilemediğimiz bir revize etme maliyeti geldiğinde haliyle bu marinanın fiyatları artacak. Ancak amatör denizcilerin barınma probleminde eleştirdiği marinaların şehir merkezi veya şehir marinaları olmaması gerekiyor. Buradaki algı maalesef biraz yanlış yönetiliyor. Ne demek mi istiyorum?
Milta Marina Bodrum, Netsel Marina Marmaris ve Kalamış Fenerbahçe gibi merkezi marinaların fiyatları dünyanın her yerinde pahalı. Ancak merkezi olmayan marinaların fiyatları da oldukça makul. Örneğin İtalya’nın güzide şehri Roma marina çok ucuz, çünkü merkeze 1.30 saat mesafede bulunuyor. Ancak Nice Marina, St. Trope Marina pahalı, çünkü hem merkezi hem de popülerler. Bizim ülkemizdeki problem yükselen fiyatları fırsat bilerek balıkçı barınakları, belediye limanları, küçük ve köhne yerlerdeki marina ve iskele sahiplerinin fiyatlarını merkez marina fiyatlarına yaklaştırmasında. Hal böyle olunca bir sürü tekne tonozlara, başka alternatiflere kaçıyor ve bu yüzden tekne satışları da gündem güne artmakta… Ancak alıcı yok.
Milta Marina’nın göbeğinde teknemizi bağlayıp kıçında otururken yerinizden kalkmadan Fatih Erkoç‘un o güzel sesini dinleyerek teknenizde otururken şehrin göbeğindeki bir marinanın ucuz olmasını bekleyemeyiz. Ancak gözlerden ırak, Gökova Körfezi’nin dibinde belediyeye bağlı bir iskelenin de böyle bir marina ile rekabet edecek fiyatlarda olmasını da bekleyemeyiz.
Fenerbahçe ve Kalamış Marina’ya dönecek olursak, maalesef bu tekneler marinadan çıktıklarında Setur Yalova veya Setur Ayvalık gibi seçenekler sunmaya çalışsalar da bu kapasitenin de yetmeyecek olması çok da Setur grubunun kabahati değil. Pendik Marintürk dolu, Tuzla Via Port doluya yakın… Peki nereye gidecek bu tekneler? İstanbul gibi dünyanın en özel şehirlerinden bir tanesinde yeterli marinamız olmadığı gerçeğini kabul ederek, bu konuları konuşmamız daha doğru olacaktır.
Bir gün bitecek elbet…
Bu marina sorunsalı bir gün bitecek ama bu sırada çok fazla amatör denizci, profesyonel denizci ve önemli isimler yok olacak. Mesela ülkemizin bana göre en önemli denizcilerinden olan ve hiç bir navigasyon cihazı kullanmadan dünya denizlerini gezen Özkan Gülkaynak’ın bir marinası yok! Ülkemizde sektörün her kesiminde denizci yetiştirmiş ve hayatını yelken eğitmenliğine adamış amatör denizciler büstünde Gülkaynak gibi onun da bronz plaketi bulunan babam Cumhur Gökova’nın bir marinası yok! Benim de yok da ben bu isimlerin yanından geçemeyecek kadar küçüğüm, daha nice önemli isimler sayabilirim. En basit örnek daha dünya turundan yeni gelen ve dünya turunu harika anlatan, günümüzün sosyal medya ve teknolojisini harika yönetebilerek ancak denizci kalbini hiç bozmadan yayınlarına devam eden Fatih Aksu’nun bir marinası yok. Bu isimler teknelerinin fiyatının 4/1’ini yılda bir marinaya veremezler, bir çok insan veremez. Bu yüzden bu sorunsalın en büyük problemi sosyal çöküştür.
Çare nedir diye soracak olursanız, tabii ki marina sayısının artması. Bu marinaların hepsinin şehrin göbeğinde olmasına gerek yok, inanılmaz lüks ve kaliteli olmasına da gerek yok. Bir iskele bir tonoz bir pedestal amatör denizcinin ihtiyacını karşılıyor ama marina sayısının artarak rekabetin denizciye faydalı hale gelmesi için daha yıllar geçmesi gerekiyor.
Tek suçlu marinalar mı?
Pek öyle değil aslında… Pandemi döneminde patlayan tekne satın alma furyasının içinde çok büyük bir kesim var denizci olmayan veya denizci olmak için de tekne satın almayan. Hal böyle olunca ekonomik gücü yeten teknesini limana bağlayabildi, hayatını buradan kazanan veya ülkenin denizcilik kültürüne faydalı isimler ise bu ekonomik büyümenin gücüne direnemeyerek limanlarını terk etti. Pandemi döneminde bir heves veya yatırım gözüyle bakılarak alınan teknelerin çok büyük çoğunluğunun sahipleri denizciliğe devam etmek istemediğinde ellerinde kalan tekneler ülkemizi bir tekne çöplüğüne çevirmiş durumda. Satın aldığı her maldan kar etmek isteyen bir anlayış uzun süre fiyatları abarttı, kimileri çok kazandı kimileri teknelerini satamadı. Bugün tekne satışı sektöründe fiyatların milyon milyon düşmesinin ana sebeplerinden biri, marina fiyatları ise bir diğeri de denizciliği yanlış değerlendiren popülasyonumuzun fırsatçılığı.
Öyle garaip hale geldik ki verdiğim danışmanlıklarda en çok karşılaştığım problem, insanlara onlara uygun tekneleri listeledikten sonra aman sadece bunu almayın dediğim tekneye yönelmeleri veya karşılığında ücret ödedikleri bilgiyi dinlemeyerek yine en başa dönüp danışmanın değil satıcının dediğini yapmaları. Durum böyle olunca marina sahiplerinin de bu serbest piyasa durumunda işletmelerinin daha fazla kar yapmasını istemesinden daha doğal bir durum yok. Yani kusuruma bakmayın, fuarda tekne satın alıp teslim almaya geldiğinde teknenin direğini görüp “yahu bu direk nedir ben böyle bir şey satın almadım ki” diyen bir denizci adayına değil 20, 50 bin Euro marina parası da isteseniz hakkıdır.
Maalesef bu kadar majör örneklerde olmasa da bu zihniyetin artması marina fiyatlarını yükselten konuların başında geliyor. Bu yüzden ülkemizde bulunan marina sayısının şu ankinin 10 katına çıkmadan bu sürecin deniziler için doğru yönetilmesi maalesef olası değil. Denizciler tarafından yüksek fiyatlar ile eleştirilen marinaların sahipleri, eleştirenler olsa fiyatlar düşer mi mesela? Sanmam çünkü bu sosyal çöküş bir tek denizcilerin camiasında değil, ülkenin ve dünyanın her yerine işlemiş durumda, problem bir tek bizde değil.
Tek çare de ivedi şekilde devletin desteği ve izni ile çok sayıda barınak, marina veya yüzen iskele tonoz sistemlerinin yapılarak işletmelerin arasındaki rekabeti kırmak ve amatör denizcilerin de bir marinadan beklentisini azaltmak. Ülkenin sorunlarının içinde sıra marinalara gelir mi? Bu soru benim bilgi alanımın dışına taşar ancak hepimiz kendi içimizde bu soruya cevap verebiliriz.
Yüzünüzden yel, teninizden tuz eksik olmasın.