TÜRK YAT FİLOSUNDA NELER OLUYOR?
Geçen yazımızda “Bindik bir alamete ama” demiştik ve Türk yat filosunun yaklaşık 30 yıldır yarıştığı puanlama sistemi IRC sisteminde hızlı bir karar ile ORC sistemine geçişini konu aldık ve fikirlerimizi dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık. Bu hafta ise daha derin bir araştırma ile hem kendi teknemin ORC geçiş sürecini yönetmeye çalıştım hem de ulaşabildiğim kadar yarışçı dostum ile bu konuyu masaya yatırdım. Açıkçası beni oldukça rahatsız eden detaylar, camia içi saçma sapan rekabetler ve kişisel hırsların yönettiği bir geçiş sürecine ben maalesef ikna oldum ve bu konunun detaylarını geçiş süreci yaşanırken yazacağım. Ancak üstü kapalı bir şekilde tüm camiaya söylemek istediklerim var ve bu aslında sadece benim söylemek istediklerim değil, sadece kalem benim elimde, biraz elçiyim biraz da kırgın bir denizci.
Tarafsız olmaya çalışılmaz, tarafsız olunur. Filoda yarışan ve mesleği itibari ile bu yarışlardan hayatını idame eden bir yelken eğitmeni olarak ORC’ye geçiş beni hiç bir şekilde rahatsız etmiyor. Çünkü sistem daha adaletli ve benim teknem gibi IMS ya da ORC sistemlerine göre dizayn edilen teknelere zaten daha uygun. Örnek vermem gerekirse en dişli rakibim olan A35 teknesine IRC’de ben her saat 1 dakikaya yakın süre verirken ve rakibimi geçemiyorken ORC sisteminde 10.5 knot havaya kadar ben ona süre veriyorken 10.5 knot sonrası A35 teknesi bana süre vermeye başlıyor. Bu da benim adıma bir avantaj ya da aslında daha adil bir yarış demek oluyor. Ancak benim bu sistemden memnun olmam, kaygılarımı azaltmadığı gibi bu konuya bireysel bakmam hiş yakışık kalacak bir tavır olmayacaktır. Sistemin adaleti ise tamamen profesyonel kadronun hata yapmadan yarışı yönetebilmesi ile mümkün. Yoksa en küçük hata, adil olmadığı savunulan IRC’den çok daha kötü sonuçlar verebilmektedir.
İstanbul’da üç buçuk saat süren ORC bilgilendirme toplantısında; harika bilgiler paylaşıldığının ve çok verimli bir toplantı yapıldığının detaylarını aldım. Altını çizmek isterim ki deneyimli yarışçı Şükrü Sanus harika bir bilgilendirme yaptı ve ORC konusunda bilgi seviyesinin ne denli yüksek olduğuna da dinleyenler şahit oldu. Bu anlamda benim şahsi fikrim, Şükrü Sanus gibi ORC konusunda donanımlı yarışçıları bu yeni geçiş sürecinde kulüplerin misafir ederek destek alması çok rahatlatıcı bir unsur olacak kanısındayım. Ancak böyle bir proje var mı? Bilmiyorum.
Yine de tüm yarışçıların kaygılarını azaltan bir geçiş süreci olmadığını kabul etmek gerekiyor. İstanbul’un önemli kulüplerinden İYK’nin ( İstanbul Yelken Kulübü ) ORC geçiş kararı özellikle İstanbul filosunda bir sürü soruyu yanında getirdi. Ülkemizin yarış filosunun en rekabetçi ve profesyonel filosu olan İstanbul’da en önemli iki trofe uzun yıllardır TAYK Trofesi ve İYK Trofesi olarak anılır. Tüm yelken okulları burada başarı almaya özen gösterir ve sponsor desteği ile yarışan tekneler bu trofelerde elde ettikleri başarıları referans gösterir, tekrar başarı vadederek sponsorluk dosyalarını hazırlar. Zaten ekonomik olarak çok zorlanan filonun şu anda karşılaştığı problemler ne yazık ki hiç küçümsenecek boyutta değil.
BU GEÇİŞİN EKONOMİK BOYUTUNUN ÖNEMİ
İstanbul yarış filosunda bir çok yarışçının sorduğu soru şu; “Bu yıl madem bu bir deneme, neden bu denemeyi IRC sınıfında yarışırken kulüpler kendi içlerinde provalarını yapmadılar?” Bence de en makul çözüm buydu ancak kimse bu işin sponsor, sporcu, giderler kısmını düşünmeden hızlı bir geçişe çok hevesli şekilde başladı. Biliyorsunuz ki ülkemizde yarışan tekneler IRC optimize edilmiş ve IRC’de başarı gösteren teknelerin çoğunluğunun olduğu bir filo. Sistemi değiştirdiğiniz anda tüm tekne sahiplerinin yeni yelken seti veya değişikliğe gideceğini hiç hesaba katmadan bu geçişi hızlandırmak özellikle yelken okullarında bir panik havası yaratıyor ve sponsorlu yarışan teknelerin destekçilerine, ”Kusura bakmayın biz filanca sisteme hazırlanmıştık şimdi sistem değişti daha adapte olamadık bu sene başarı sağlayamadık” demesini kimse beklememeli.
ORC daha kapsamlı bir sistemdir ancak IRC’den en önemli farklarından bir tanesi iyi bir optimizasyon ile IRC sisteminde bir ana yelken, bir genoa, bir balon ile trofeyi bitirebilirsiniz, özellikle tek bir bölgede yarışıyorsanız. Ancak ORC’de pek öyle değil, her değişken hava durumuna göre zaman düzeltmeleri yapıldığı için her hava koşuluna göre ideal yelkeni satın almanız gerekiyor. İlk yıl filonun ağır abileri dışında birçok kimsenin buna ayak uydurabileceğini açıkçası ben pek zannetmiyorum. Bu yüzden bu geçişin ekonomik boyutunun sadece belge ücretlendirmesi üzerinden yapılması çok manalı olmadı. Özellikle İstanbul filosu için şu anda iki belge ve optimizasyon ile iki trofe takip etmek durumunda kalacak bir çok tekne olacak maalesef. Yani kimse şunu beklemesin, “TAYK IRC yapıyor ya ben girmiyorum” diyecek tekne sayısı inanın az olacak. Hatta bana göre İstanbul filosu içinde IRC yarışlarının kan kaybedeceğini hiç sanmıyorum. Ancak birçok tekne İYK Trofesi’nden feragat edebilir diye bir ön düşüncem bulunmakta.
Bu geçiş ile ilgili tüm sohbetlerde beni en çok rahatsız eden detay maalesef bir TAYK düşmanlığının birileri tarafından aleni şekilde başlatıldığı. Açıkçası sohbet ettiğim herkesten bilgi alabildim ancak TAYK yetkilileri ile sohbet ettiğimde biz bu süreçte yorum yapmamaya ve kulübümüzün işleyişine her zaman devam ettiğimiz gibi devam etmeye karar verdik, açıklamasını duyabildim. Bu tavır bana oldukça nazik ve profesyonel geldi. Özellikle samimiyetim de bulunduğu halde dedikoduya, o bunu dedi bu bunu yaptıya hiç girmeden alabildiğim tek cevabın bu olması, dedikoduların doğru olduğunun bir göstergesi gibiydi. İstanbul filosu yarışçısı dostlarımla yaptığım sohbetlerde ise ORC toplantısı ortaya çıkan sorular şu şekildeydi… Yalnız özellikle belirtmek isterim ki bunlar benim sorularım değil.
1. Hali hazırda yarışan veya bu yarışlara teşvik edebileceğimiz teknelerin yelken gardropları ORC sistemine yeterli mi? Çünkü hepimizin amacı katılımcı sayısını ve tekne sayısını artırmak değil mi?
2. Yarışların birçoğunda ilk yıl deneme yılı olarak ilan edildi ve ölçüm detaylarında hata payını azaltmak için VPP’den destek alınacağı söylendi. Peki bu durumda parkurdaki rüzgar hızı ve yön değişikliklerinin patenti nedir sorusu ortaya çıktı? ORC için çok önemli bir değerlendirme kriteri olan akıntı ve leeway hesaplaması nasıl yapılacak? Daha adil bir sisteme geçiyoruz derken, adalet yapısı daha da bozulursa ne olacak?
3. Bu IRC/ORC değişim sürecinin ana sebebi ve acelesi nedir ? Eğer ana sebep adaletse hali hazırda olan hakemlerimizin tamamı bu geçiş sürecinde profesyonel olarak layığı ile sisteme adapte olabilecek mi? Yarım knot ölçüm hatasının tüm yarış sonuçlarını değiştirdiği bir sistemde, böyle bir hata yapıldığında sporcu neye istinaden düzeltme talebinde bulunacak?
4. Bugüne kadar IRC sisteminde yapılan yarışlarda adalet ile ilgili şikayet neydi? ORC sistemi bugüne kadar yapılan yarışlardaki hangi hataları düzeltecek?
5. Sistemin değişikliği TAYK’a karşı yapılan bir operasyon mu dur? İşte en can sıkıcı ve üzücü soru ise maalesef budur. İnanın tüm filonun dilinde bu soru dönüyor.
KULİSLER SADECE KONUŞMAZ, YÖNETİR
Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan esprisini çocukluğumuzdan beri hepimiz sormuşuzdur ve gülmüşüzdür. Ancak sporcu mu daha önemli? Kulüp mü? İşte bu soru da tavuk ve yumurta sorusu kadar komiktir. Sporcular olmaz ise kulüplerin bir anlamı olmaz, kulüpler olmaz ise sporcu da olmaz. Ancak bu yat yarışları için maalesef çok da gerçekçi bir bakış açısı değil. Birçok yat kulübünün centre board’da sporcusu olmaması bana her zaman anormal gelmiştir. Burada kağıt üzerinde bu bizim sporcumuz yazılmasından bahsetmiyorum gerçek anlamda sporcu yetiştirmeyen ve sadece yat yarışı düzenleyen kulüplerimizin sayısı azımsanmayacak kadar çok. Bu yüzden yat yarışçıları ve tekne sahipleri olmazsa bir çok kulüp anlamını yitirir. Bu sebep ile yapılacak her değişikliğin tekne sahipleri ve sporcularını mutlu edecek şekilde yapılması kulüplerimizin birçoğunun varlığı için çok önemli. Bu yüzden kulis sadece konuşmaz, yeri geldiğinde yönetir. Gerçek bir örnek vereyim,
Marmaris Kış Trofesi nasıl doğdu biliyor musunuz?
Marmaris Kış Trofesi yapılmaya başlamadan önce Marmaris Yelken Kulübü’nün tek yarışı Marmaris Yarış Haftası’ydı. Kulübün başkanı ise çok uzun yıllar aynı kişiydi ve ilçede bulunan tekne sahipleri, “Biz neden kışın yarışmıyoruz” diyerek kendi yarışlarını düzenlemeye başladı ve bu sırada olan yönetimi değiştirmek için kendi içinde organize oldu. İsim isim anlatmıyorum izin almadığım için ama bu girişimlerin ve benimde parkurda olduğum bir kaç korsan yarışın sonunda ise yönetim değişti ve Marmaris Kış Trofesi doğdu. Filonun genelinin mutsuz olduğu durumlarda ortaya yeni kulüpler de çıkar, yeni yönetimler de gelir. O da gelir bu da gider ama asli olan zamanını, emeğini ve parasını ucunda plastik bir kupadan başka bir şey olmayan yarışlara yatırım yapan sporcuyu, tekne sahibini mutlu etmek gelir.
Kulislerde konuşulan TAYK düşmanlığının sebeplerinden bir tanesinin de İstanbul merkezli olan kulübümüzün Ege’ye inerek yarış düzenlemesiymiş. Yahu ayıptır demekten kendimi alamıyorum, Marmaris Yarış Haftası’nın, Marmaris Yarış Haftası olmasında en büyük paydalara sahip olan TAYK’tır. Bunu yarışanlar da yöneticiler de gayet iyi bilir. Rahmetli Cahit Üren ağabeyin emekleri, hiç bir mecburiyeti olmadan bu işe gönlünü koyan ve devamlı yarışları geliştirmeye çalışan Can Giray’ın emeklerinin rekabet ve adil olmayan şekilde karalama ile gölgeye düşmesi beni her kulübün çocuğu olarak inanılmaz üzdü ve rahatsız etti. TAYK İstanbul kulübü değildir benim nezdimde, eğer öyle olsaydı adı Türkiye Açık Deniz Yelken Kulübü değil, İstanbul Açık Deniz Yelken Kulübü olurdu. Ne yapsın şimdi TAYK, Ege’de yarış düzenlediği için eleştirilip ayrıştırıldığından ofisini Ege’ye mi taşısın? Madem böyle bir eleştiri var o zaman neden kimse birisi Samsun, birisi Kıbrıs, birisi Ege, bir diğeri İstanbul’da organize edilmesine müsaade edilmiş, İstanbul Açık Deniz Yat Yarış Kulübü’ne federasyonun bu bölgesel izni verdiğini sorgulamıyor. Ayrıca TAYK’ın ya da İstanbul Açık Deniz Yat Kulübü’nün ülkenin her yerinde yarış düzenlemesinde ne sakınca var? Kim daha iyi bir organizasyon yaparsa biz onu tercih ederiz, yarışçı ve tekne sahipleri olarak. Ancak rekabet ayak oyunlarında, masa başlarında değil parkurda olmalıdır, sporcularda olduğu gibi.
Yelken okulu sahipleri veya küçük bütçeler ile yarışlara iştirak eden tekne sahiplerinin hiç birisi bu gelişmelerden memnun değil. Çünkü kimse bu değişimin adalet mazeretinin samimiyetine inanmıyor. Ben yarışlarımı planlarken lokasyon olarak bana en yakın, haliyle işim olduğu için bana daha az masraf yaptıracak yarışları seçmek durumunda olduğum için 2025 planımı yapmıştım ve bu planlar içinde maliyetlerinden dolayı Deniz Kuvvetleri Kupası namı diğer “Aşağı Yarışı”na girmek yoktu. Bu gelişmelerden sonra ise aksine tüm planlarımı tekrar masaya yatırarak Aşağı Yarışı’na tekrar katılma kararı aldım. Çünkü kim ne derse desin, ülkemizde stabil şekilde bu kadar uzun süredir yapılan bu yarışın filonun gelişimine yaptığı katkılar ortadadır ve tek kalemde böyle hakkaniyetsiz bir operasyonu bir sporcu olarak ben üzüntüyle takip ediyorum.
Biz ORC’de de keyifle yarışırız, IRC’de yıllardır keyifle yarıştığımız gibi. Zaten günün sonunda bazı kulüpler ORC’den vazgeçerek IRC sistemine tekrar geri dönecekler. Çünkü filonun kalabalık tarafı amatör ekipler, sorguladığımız soruların içinde bu sisteme adapte olamayacak ekip ve tekne sayısı inanın az olmayacak. Farkındaysanız bu yazı dizisinin artık derdi IRC mi ORC mi daha iyi konusundan saptı. Derdimiz biraz da filomuza neler oluyor oldu. Eğer hayal edilen başarı ve adalet yeni sistemde sağlanamazsa IRC’ye geri dönüldüğünde bu geçişi deneyen ve icat eden yöneticilerin vay haline, alacakları eleştiriyi ben bile hayal edemiyorum. Bu arada altını çizerek tekrar söylüyorum, ORC’nin en azından Ege’de başarılı olmasını ben istiyorum. Ancak korkularım ve çekincelerimin yersiz olduğunu bana gösterecek 3 adet trofe var önümde ve umarım bu üç trofe de kazasız, belasız, yeni sistemde mutlu yarışlar ile devam eder.
BEYAZ BAYRAK BAYK’TAN
11-12 Ocak tarihinde düzenlenecek olan BAYK Kış Trofesi 1. Ayağı, Ege’de düzenlenecek olan ilk ORC yarışına ev sahipliği yapacak. Bu yüzden tüm gözler heyecanla BAYK’ta olan geçiş sürecini izleyecek. Ben de yarışta olacağım, yeni sisteme adapte olmayı ve keyifle yarışmayı ümit ediyorum. Köklü kulübümüz BAYK’ın hazırlık aşamasına şahit olan taze bir Bodrumlu olarak ilk yarışta performansımı sergilerken gözlemlerimi de yapabilme şansı bulacağım ve umuyorum ki geçen kış yarıştığımız gibi harika bir kış trofesinde ter dökeceğiz. Ege’de ORC bayrağını ilk dalgalandıracak olan BAYK’ın üzerinde haliyle biraz tatlı bir stres var. Kulübümüzün bu geçiş hazırlığında ne kadar titiz olduğuna şahit oluyorum. Ancak yarışçı olarak da haddimi aşacak kadar bu hazırlıkların içine dahil olmuyorum. BAYK’ın özellikle protesto kurulunda ORC hakkında çok donanımlı bir isim var. Bu yüzden bir yanım heyecanlı olsa da harika bir yarış yaşayacağımızı düşünüyorum. Herkesin bu geçiş sürecinde elinden gelenin en iyisini yapması lazım. Özellikle yarışçı tarafında. Tatsızlıklar ne olursa olsun, filo; adil, rekabeti yüksek parkurlarda yarışmak istiyor. Bunun dışında kalan her unsur içinse sektörün sosyokültürel düzeyinin yüksekliğinin anlattığımız ve rahatsız olduğumuz konuları zamanla aşacağını düşünüyorum ve yeni süreçte herkese başarılar diliyorum…
Yüzünüzden yel, teninizden tuz eksik olmasın.