Pandemiyle birlikte patlayan talep, yetersiz arz, tedarik zincirinin bozulması ve Ukrayna savaşıyla nitelikli iş gücünün azalması; özellikle standart seri üretim teknelerde ciddi fiyat artışlarına yol açmıştı. Bugün o fiyatların artık normalleşmeye başladığını görüyoruz.
Pandemi öncesi 40 feet sıfır bir teknenin 180–200 bin Euro’ya satıldığı dönemde, fiyatlar bir anda 350–400 bin Euro bandına fırladı. Buna rağmen alıcılar durmadı; markalar belki de tarihinin en şaşalı dönemini yaşadı. Türkiye mümessilliklerinin aldığı ödüller, patlayan satışlar, ardından artan marina kiraları, ekonomik kriz ve faiz politikaları derken, hem sıfır hem ikinci el piyasasında sert bir düşüş başladı.
Bu düşüşü bekliyordum. Danışmanlık verdiğim herkese —hatta yakın çevreme bile— “Durun, biraz daha bekleyin” demeyi ihmal etmedim. Çünkü o fiyatlar ne mantıklıydı ne de gerçekçiydi. Üstelik artan talep, büyük bir kültür değişimini de beraberinde getirdi. Denizciliği öğrenmek isteyen değil, sadece denizde görünmek isteyen yeni bir kitle tekne sahibi oldu. Ne var ki denizin engin güzelliklerinin ardına saklanan gerçek zorlukları görmeye başladıklarında, teker teker teknelerinden vazgeçmeye başladılar.
Dahası, bozulan denizcilik kültüründe “Ben şunu taktım, bunu ekledim, şu kadar harcadım” diyerek katma değer yaratmayan her masrafın ikinci el fiyatına eklenmesi, üç yıldır piyasayı anormal seviyelere taşımıştı. Öyle ki bazı teknelerin ikinci elleri, sıfır üretim fiyatlarından daha pahalı hale geldi.
Tekneye yapılan yatırım değer katar mı?
Çoğu zaman hayır.
• Bir teknenin akülerini değiştirmek değer katmaz; bu bir zorunluluktur.
• Yeni yelken taktırmak değer katmaz; bu da bir mecburiyettir.
Bakım masraflarını tekneden bir “varlık artışı” gibi görmek akıl dışıdır ve denizcilik kültürüne aykırıdır. İyi bir denizci teknesinin fiyatını mantıklı hesaplar; satış gerçekleştiğinde ceketini alır, çıkar. Bugün ise ilanda yazılanlar başka, pazarlığa gelindiğinde teknedeki ekipmanların bir anda eksilmeye başladığı bir dönemden geçiyoruz.
Değer kaybını etkileyen iki ana unsur: Marka ve Boyut
Genel kabul şudur: Boy büyüdükçe değer kaybı azalır.
Ancak ülkemizde marina fiyatları etik sınırların dışına çıktığı için, dünyada geçerli olan bu gerçek Türkiye’de tersine dönmüş durumda. Şu anda ikinci el piyasasında büyük teknelerdeki düşüş, boyutları kadar büyük.
Peki tekne satın almak için doğru zaman mı?
Kesinlikle evet.
Kötü geçen bir sezonun ardından maddi ya da manevi sebeplerle teknesinden ayrılmak isteyen çok fazla denizci var. Çok fazla satılık tekne var. Kur dalgalanması malum…
Bu yüzden kısa bir periyot için tekne almak açısından çok makul bir dönem başladı.
Doğru tekneyi almak için ne yapmak gerekir?
1. Güvenilir yat acentalarıyla çalışmak.
2. Sertifikalı ve yeterliliği olan surveyor’larla çalışmak.
Patlayan talep döneminde mesleği denizcilik olmayan birçok kişi al-sat işine girdi; denizden bihaber insanlar survey ve danışmanlık verdi. Yaşanan kayıpları yazmaya kalksam mürekkep yetmez. Bu nedenle işinin ehli insanlara ulaşmak bugün her zamankinden önemli.
“Süper abi, ben baktım tekne harika” dönemi bitti artık.
Satıcı tarafı için durum daha zor
Doğru fiyattan satış yapmak için önce doğru fiyatın ne olduğunu kabul etmek gerekir.
Dünya piyasasını sürekli takip eden, bu konuda yetkin yat acentalarının söylediği gerçek fiyatlara kulak vermek şart. Çünkü işi tekne satmak olan birinin en büyük isteği, portföyündeki teknenin satılmasıdır.
Unutmayalım:
Tekneye yaptığınız yatırımlar, mutluluğunuza yaptığınız yatırımlardır.
O tekneyi satarken anılarınızı devredemeyeceğinize göre “Invertör taktım şu kadar, biminiyi yeniledim bu kadar” diyerek fiyatı şişirmek satışa zarar verir.
Hırvatistan meselesi
Hırvatistan hiçbir zaman ucuz bir pazar olmadı. Ama teknelerin realist değerlendirildiği bir pazardı. Oradaki tekne bolluğu Türkiye’deki tüccarları heyecanlandırınca, ülkemiz adeta bir tekne çöplüğüne döndü.
Hırvatların işçiliği neredeyse bizim kadar iyidir. “Bizim kadar” dememin sebebi; Türkiye’de işçilik muazzam kalitededir, yeter ki usta emeğinin karşılığını alabilsin. Çürük elma çok, ama iyi bir ustaya denk geldiniz mi, o işçilik dünyanın hiçbir yerinde yok.
Hırvatistan pazarına gözünüz kapalı girmeyin; “şıkır şıkır tekne aldım” derken batmış çıkmış, yanmış toparlanmış bir tekneye denk gelmek işten bile değil. Sosyal medyada kendini uzman ilan edenler ise bu surveyleri yapabilecek bilgi ve donanıma hiçbir zaman sahip olmadı.
Kuzey Denizi’nden tekne alınır mı?
Elbette alınır.
Tuz az, güneş az, hava soğuk… Tekneye zarar veren unsurlar minimum. Denizcilik kültürü yüksek ülkeler.
Ama iş ticarete gelince, zor bir coğrafya. Defalarca kuzeyden tekne getirmiş biri olarak söyleyebilirim ki artık o sulardan iş almıyorum.
Bir: Uçağa binemiyorum.
İki: Evet, çok soğuk. -5 derecede yelken yapmak hevesim geçti. Yaşım genç olsa da denizcilik yaşım oldukça fazla.
Yine de bu bölgelerden tekne almak mümkün ve doğru ellerde mantıklı. O bölgede yat ticareti yapan Türk satıcılar var ve ben onlardan tekne satın alıp daha zarar gören kimse duymadım. Yabancı bayraklı tekne almanın da hâlâ büyük bir zararı yok; sadece marina ve belge konularında dikkat edilmesi gereken detaylar var.
Sonuç
Yat piyasası fabrika ayarlarına dönüyor. Dönmek zorunda.
Aynı şey marina fiyatları için de geçerli; onlar da zamanla normale dönecek.
Ama geriye döndürülmesi çok zor olan tek bir şey var: Kültür.
Denizcilik kültürümüz geri döner mi?
Doksanlardaki o kalite, yardımlaşma, sessizlik ve doğa tutkusu geri gelir mi?
Bence gelmez…
Ama tekne almak için doğru zaman mı?
Evet, kesinlikle başladı.
Alıcılara, hayallerine kavuşacakları en doğru tekneleri; satıcılara da hayırlı satışlar dilerim.











