Özellikle iki yıldır oldukça sıkılaşan Mavi Kart denetimleri amatör ve profesyonel denizcilik camiasında oldukça can sıkan bir hale gelmiş durumda. Çünkü hiç bir denizci denizi kirletmemek için yapılan çabaya karşı değil ancak tamamen yanlış kurulmuş bir sistem, bu işin içinde uzun yıllardır olan ve yurt dışında çalışmış olan profesyonelleri oldukça rahatsız ediyor: Peki nedir bu Mavi Kart? Denizciler neden tepkili? Bunu birlikte irdeleyerek daha doğru bir yol için fikirlerimizi aktaralım.
MAVİ KART NEDİR
Mavi Kart 2011 yılında pilot bölge olarak seçilen Göcek ve Fethiye’de uygulanmaya başlayan ve teknede bulunan atık tanklarının karada bir tesiste vakumla çekilerek denize gitmemesini amaçlayan bir çalışma. Zamanla yaygınlaşan ve altyapı kurulumları yapılmaya başlanan atık alım sistemi 2020 yılından itibaren daha da sıkı tutularak cezai işlem uygulamaları başlatıldı ve sistem yaygınlaşmaya başladı.
Bugün kağıt üzerinde Türkiye’de yaklaşık 500 sıvı atık alım tesisi bulunmakta ancak bu sayı gerek çoğu istasyonun vakum sistemi bulunmaması gerekse sadece kağıt üzerinde bulunmaları sebebi ile gerçeği yansıtmıyor. Deniz turizminin en yaygın olduğu Bodrum – Kaş arası bölgelerimizde:
Gökova: 4 tesis, 2 vakumlu
Hisarönü–Yeşilova: 6 tesis, 2 vakumlu
Marmaris Limanı: 4 tesis, 1 vakumlu
Göcek–Fethiye: 11 tesis, 8 vakumlu
Fethiye–Kekova: 4 tesis, 1 vakumlu
yaklaşık 29 tesis bulunuyor. Bazı istatistiklere ulaşmak zor ancak Bodrum bölgesinde marinaların toplam kapasitesi 3000 tekne civarında, Marmaris bölgesinde ise 4000. Göcek ve Fethiye körfezlerinde ise bu rakam yaklaşık 2000 tekne civarında. Bu sayılar marinaların hepsinin tıklım tıklım olduğunu düşünürsek 9000-10.000 teknenin marina, barınak veya belediye marinalarda toplandıklarını gösteriyor ancak bir de konaklama yeri olmayan ve tonoz veya koylarda hayatını idame ettiren, kışın da teknesini karaya alanları da katarsak bu bölgelerin toplamında 15.000 tahmini tekne olduğunu varsaymak hiç ütopik bir rakam değil. 15 bin teknenin bulunduğu bir bölgede 30 atık alım tesisi var ise tesis başına 500 tekne gibi rakam önümüze çıkıyor.
Her teknenin en az 15 gün içerisinde atık vermesi gerekiyor vermediğinde ise cezalar oldukça yüksek. Sahil Güvenlik ekiplerimize bu konunun üzerine düşmeleri için bir talimat verildiği aşikar, özellikle gece alargada duran tekneler sırayla gezilerek mavi kartları kontrol ediliyor. Özellikle 4 yıldır düzenli kontrol edilen bu sistem denizlerimize temizlik getirdi mi peki? Tabii ki hayır! Çünkü sistem baştan aşağı yanlış kurgulanmış durumda.
AVRUPADA ÖRNEĞİ YOK
Ortak denizi paylaştığımız Yunanistan’dan başlamak kaydıyla hiç bir Akdeniz ülkesinde Mavi Kart gibi başka bir sistem bulunmuyor. Ancak yük gemileri, kargo gemileri bu konuda çok sıkı denetim altında ve büyük limanlarda katı ve sıvı atık alım tesisleri mevcut ancak ana hedef gemiler.
Ticari ve özel yatlar içinse her marinada sıvı atık alım hizmeti neredeyse var ancak ücretli ve mecburi değil. Daha çok önemsenen tuvalet atıklarından ziyade sintine atıkları, çünkü doğaya asıl zararı olan tuvalet tankları değil sintineler. Bu yüzden deniz kirliliği konusunda hiç bir sorunu bulunmayan Avrupa ülkelerinde böyle bir uygulama yok.
Sebebi ise basit, tank sistemleri kapalı bir koyda çevreye zarar vermemek için kapatılarak açık denize çıkıldığında boşaltılıyor. Çünkü insani atığın doğaya en ufak bir zararı olmadığı gibi aslında açık denizde bir besin kaynağı. Ancak bu insani atığı tanklarda muhafaza edip beklediğinizde özellikle koku oluşmasın diye üzerine kimyasal detarjan eklediğinizde bu doğal atık bir zehire dönüşüyor ve doğaya faydalıyken zararlı hale geliyor.
KAPALI KÖRFEZLER ÖNEMLİ
Ülke sularımızda Marmara dışında seyri etkileyebilecek kuvvette akıntı veya medcezir bulunmuyor. Bu da Göcek, Hisarönü Körfezi’nin bazı bölgeleri gibi yerlerde su sirkülasyonu az olduğu için atık alım tesisi ve sistemi oldukça koruyucu hale geliyor. Ancak önü açık deniz olan ve kapalı sahilleri bulunmayan Antalya, Alanya Mersin gibi bölgelerimizde bu sitemin ne tesisine ne de uygulamasına doğa anlamında hiç bir gereksinim yok. Eğer tekne popülasyonunuz 90’lar gibi olsa kapalı körfezlerimizde bile gerek yok ancak bugün gelinen noktada bazı bölgelerimiz çok kalabalık.
DOĞRU UYGULAMA NASIL OLMALI
Atık alım sistemini bir gelir kaynağı olarak görmeden sistem doğru bölgelerde uygulanmalı ve 15 gün kuralı yerine daha mantıklı ve makul bir yol bulunmalı çünkü çoğu tekne daha sefere çıkmadan hiç kullanmadıkları tanklarını çektirmek zorunda kalıyor. Bu yüzden sistem teknenin seyre başladığı tarihten baz alınmalı ancak bunu da denetleyebilecek bir sistem kurmak oldukça zor.
GÖCEK KOYLARI
Deniz kirliliği açısından korunması gereken yerler. Ancak amaç denizi korumaksa o zaman bu kadar küçük ve sirkülasyonu olmayan doğal limanlara bu kadar çok marina yapmanın da hiç bir mantığı bulunmuyor çünkü her ne kadar düzenlemeler ile zehiri azaltılmış olsa da denize en çok zarar veren sistemlerin başında zehirli boyalar geliyor. Toplam uzunluğu 7 mil, en geniş yeri 2.5 mil olan bir koylar topluluğu Göcek cennetine 2000 tekne sıkıştırırsanız tabi ki atığı da almak mecburi olmalı, sistemde şıkır şıkır işlemeli ancak körfezin yapısını o kadar marina inşasına müsaade ederek yıllar önce sistem zaten denizi kirletmeye müsait hale geldi. Olması gereken teknoloji ve yatırım kullanılarak zor lokasyonlara mendirekler yapmak ve doğal limanları doğal liman olarak korumak. Kaş Marina ve Göcek Körfezi içerisinde bulunan her marina zaten bir doğa katliamıdır.
DEVLET DANIŞMANLIK ALMALIDIR
Denizin temiz tutulmasına çabalamaya kimsenin bir itirazı olamaz ancak burnumuzun dibinde komşu suları temiz ve bir sıvı atık alım düzeni yok ise denizi kirletenlerin yelkenliler olmadığı da aşikar. Yeterli atık alım tesisi olmayışı bir yana dursun bu sisteme zaten gerek olmadığını anlatmaya çalışırken doğa karşıtı gibi algılanmak çok can sıkıcı oluyor. Ancak ben yine de bildiğimi söyleyeyim;
“taze insani atığı ile doğayı kirletemezsiniz”
Dünya turu yapmış amatör denizcilerimiz, çok büyük şirketler yöneten deniz firmalarının sahipleri, dünya görmüş yelken yarışçıları, marina yöneticilerimiz hepsi de engin bilgi ve tecrübeye sahip deniz insanları. Böyle insanlardan oluşan bir heyet ile dünyada bu işlerin nasıl uygulandığını anlamak ve Mavi Kart sistemini amatör denizciye bir külfet ya da yanlış bir intiba bırakan para kaynağı imajını silerek bu ülke denizcilerine anlatmak gerekiyor. Sistem eksik, yetersiz ve gereksiz, konumuz denizi korumaksa ana başlığımız insani atık değil, olmamalı.
DENİZİ NE KİRLETİR?
Ne insani atık, ne ağaç, ne de metal. Denizi bunlar kirletmez, eğer öyle olsaydı dalış turizmi için kimse uçak, tank batırmazdı, devlet buna müsaade etmezdi. Bakın insan ömrü 70-80 yıl gibi kısa bir periyod dünyanın yaşına baktığımızda ve bu yüzden yeni geldiğimiz teknolojide tuttuğumuz kayıtlar ancak bir kaç yüz yıla dayanabiliyor. Bu yüzden bazı konularda istatistiklerimiz zayıf. Batan bir yelkenli, batan bir gemiden çok daha zararlıdır doğaya. Petrol bazlıdır çünkü celkot, yok olur cam elyaf ama epoksi olmaz! Denetlenmesi gereken kirlilik unsurları ise;
- Denize plastik poşetlerde sabah saat 5 ila 6.30 arasında çöplerini atan ticari yatlar!
- Marinalarda karada tekne bakımı yapılırken zehirli atıklarının gittiği yerler!
- Sintineler! Yağlar ve yakıt.
- Atığı olmadığı için atığa deniz suyu veren amatör denizciler!
- İçerisinde kurşun bulunan çapalar
- Plastik bazlı her atık
AZ BİLİNEN GERÇEKLER
İnsani atık bir tanka girdiğinde ve bu tankta kısa süre kaldığında eğer hiç bir kimyasal ile buluşmaz ve koylardan çıkıldığında denizle buluşur ise doğaya hiç bir zararı yok. Nasıl ki tarımda gübre en doğal yardımcıdır, denizde ise insanı atık bir besin kaynağıdır her ne kadar bunu böyle konuşmak hoş tınlamasa da. Ancak tankın içinde belirli bir sürenin üzerinde kalan insani atık fermante olduğunda artık doğaya zararlı hale geliyor ve işte o zaman problem başlıyor. Şöyle düşünün, ne ile fermantasyonu sağlıyoruz turşuda? Tuz ve sirke. İşte hem tuz hem de amonyaklı bir sıvıyı çalkaladığınızda tankınızda veya kanalizasyon sisteminizde artık bu doğal insani atık başka bir gıdaya evriliyor ve inanın balıklar turşu sevmiyor…
Yelkenliler ve küçük özel yatlar zaten çok küçük tanklar ile fabrikadan çıkıyorlar. Bu tanklar %90 deniz suyu pompası ile insani atığı muhafaza ediyor ancak tuzlu su özellikle küçük ilçelerdeki kanalizasyonlar ile buluştuğunda oranında yapısını bozarak doğal bir atığı zararlı bir hale getiriyor. Birde daha denize çıkmadan sahil güvenlik korkusu ile boş olan tankın vanasını açıp atık yerine tuzlu su verdiğinizde bu tuzlu su ilçe kanalizasyonları buluşarak oradaki atığı bozuyor. Yani aslında biz iyi bir şey yaptığımızı sanarken sisteme büyük bir zarar veriyoruz ve hal böyle olunca Mavi Kart sistemi doğaya zarar veren ve sadece ekonomik bir gelirleme modeline dönüşüyor. Çünkü ülke genelinin birçoğunda zaten arıtma sistemleri aktif değil veya yok.
Sahil kasabalarının atığı gerek arıtılarak ya da direkt olarak bulunduğu körfezin açığına verilirken teknelerde bulunan 50 litrelik tankların peşine düşmek maalesef denizcilik bilgimizin ve bakanlık değil müsteşarlığa bağlı olmamızın sebebi. Sistemi kurarken yapılan hatalar iyi niyetli bir oluşumu zararlı hale getirmekle birlikte bazı özel bölgeler dışında kesinlikle uygulanmaması gereken Mavi Kart sistemi hem şahsi hem ticari yat kullanıcılarının başına bela olmakla birlikte kolluk kuvvetlerimizin çok daha önemli görevlerindeki mesaiden çalarak sistemde daha büyük problemlere sebebiyet veriyor.
Konuya biraz daha bilimsel yaklaşmaya çalışırsak eğer deniz suyunda bulunan yüksek sodyum kanalizasyon sistemlerinde bulunan vanalar, ara bağlantı parçaları ve deşarj pompalarında yarattığı korozyon ile aslında belediyelere ekstra bir mali yük getiriyor çünkü sistem tatlı su üzerine kurulu.
Sistem tatlı su üzerine kurulu olduğu için Arıtma tesislerinde kullanılan bakteriyel sistemler (örneğin aktif çamur prosesi) tatlı su koşullarına adapte olmuş mikroorganizmalarla çalışır. Sisteme giren tuzlu su ise burada bulunan doğal ve faydalı bakterileri öldürerek ya da yapısını bozarak osmotik dengeyi bozar ve sistemde aşırı koku oluşmasının yanı sıra arıtma verimliliğini düşürür. Yeni nesil tesislerde kullanılan ters osmos sistemi ise tuzlu suya çok dayanıksız ve milyonlarca liralık hasarlara sebebiyet veriyoruz.
Yani atığımızı vermek için para öderken, atığımızı transfer ettiğimiz yeri bozarak tekrar bir masraf açıyoruz. Doğayı koruyacağız derken de daha çok kirletiyoruz.
Özetle, Mavi Kart sistemi işlevsel olmayan, tamamen faydasız ve denizcilik turizmine zararlı bir yapıdır. İlla uygulanmak isteniyorsa sistem doğru kurularak uygulanması zorunlu olan tek yerin Göcek koyları olması gerekiyor çünkü doğal kapasitesinin çok üzerinde bu cennet diyar uzun süredir can çekişiyor…
Yüzünüzden yel, teninizden tuz eksik olmasın