Malum yaz geliyor ve amatör denizciler için yeni bir sezon, yeni bir seyir heyecanı geldi çattı. Yelken okulları ve charter şirketleri yeni misafirlerini beklerken her parametre zor bir sezona işaret etse de doğa yine aynı doğa, cennet yine aynı cennet ve farklı tatil beklentilerine bizden bir kaç tavsiye. Kısa bir Ege rehberi, haydi başlayalım.
İstanbul’dan ayrılmak her zaman bir vedadır. Şehir, denize bakan her kıyısında başka bir hatıra bırakır kaptanına. Kalamış’tan, Ataköy’den ya da Tarabya’dan ayrılırken göz ucuyla dönüp son bir kez bakarsınız geride kalan kulelere, martılara ve o gri-mavi sulara. Hayal artık laciverttir, Ege’nin derin mavisinin düşüyle çıkılır yola. Bu rotada, artık kıyılar değil, rüzgarlar dostunuzdur. Hedef, Ayvalık ama acele etmeye gerek yok. Bu yolculuk, varmaktan çok gitmek ile ilgilidir, çünkü asıl olan varmak değil yoldur artık, bu yüzden seçmişizdir o beyaz yelkenleri.
Marmara Denizi’ni geçerken, Poyraz’ın nazını, Lodos’un oyunbazlığını hissedersiniz. Ancak aylardan Nisan devrildiğinde artık kuzeyli rüzgar itecektir seni Ege’ye. Boğaz’a girmeden önce Tekirdağ, Erdek veya Şarköy’de kısa bir mola, yakıt ve tedarik için iyi bir tercihtir, şansın yaver giderse son lüferini yiyebilirsin.
Ancak asıl durak Çanakkale’dir. Gelibolu köprüsünün altından geçtiğinde kendini Avrupa yakasının dibine atmayı unutma! Seni iten poyraza bir de kuzeyli akıntı yardım edecek sana ve belki de tekneni hiç götürmediğin kadar hızla ilerleyeceksin bu tarih kokan boğazda.
Çanakkale Marina (Kepez) veya şehir içindeki iskelesi konaklamak için uygundur. Burada sabaha karşı hafif sisin arasından Gelibolu’nun gölgesi düşer üzerinize. Tarihle iç içe, ağırbaşlı bir sükunet çöker güverteye. Nara Burnu’nun nazlı akıntısını bile seyredebilirsin sahilden.
Rüzgar hafifler, sesler azalır. Bazen sadece geçmişin fısıltısı kalır geriye. Çanakkale Marina’da gece konakladıktan sonra aynalı çarşısının antik atmosferi, Truva Atı’nın gururlu duruşunun altında uzanan o keyifli sahil. Buralarda dolanmayı unutma, harika bir balık ve cibes yemeyi unutma… Sonra peynir helvasının tadını çıkar doyasıya. Çünkü Kuzey Ege’nin lezzetleri bambaşka.
Çanakkale Boğazı’ndan çıkmak için kendini attığında Avrupa yakasına Anıt’a selam vermek için Sedbulbahir’e yaklaşmayı unutma. Uzun bir selam, bir teşekkür ile devam et yola ve seni hala iten Boğaz akıntısından kurtul son kavançayla. Unutma bugün keyifle süzüldüğün o suların bedelini ödeyenlerin sayesinde bu satırlar. Yoksa başka bir dilde anlatılacaktı bu güzel diyar.
Babakale harika bir durak aslında, kısa kalmalık ama. Yine de durursan ülkenin en lezzetli kalamarını yemeyi unutma.
Kuzey Ege’ye açıldığında deniz daha serin, hava daha tuzludur. Assos açıklarında mola vermek istersen, antik liman seni binlerce yıllık taş duvarlarıyla karşılar, poyrazda güvenlidir ve gerçekten başka bir ahenkte bir kenttir.
Sonrasında rotanı doğuya çevirir, Midilli Adası’nı sancağınıza alarak Ayvalık’a yönelirsin. Ayvalık’a varmak, bir masalın içine girmek gibidir. Denizin rengi değişir, zeytin ağaçları size yüz yıllık sırlarını anlatır gibi fısıldar, birazda hava ısındığında o zeytinliklerin kokusu bir hoş geldin seremonisi gibidir. Dar kanalın kardinalleri arasından sizi karşılar.
Ayvalık Marina güvenli bir liman sunar ama hadsizce pahalı da olabilir. Bu yüzden Cunda Adası civarındaki koylar da sessiz ve romantik gecelemeler için biçilmiş kaftandır. Ortunç Koyu’nda sabaha karşı denize düşen yıldızların izini sürebilirsiniz, sessizliğin sesini duyabilecek kadar sakin gecelere hakim bu koyda çapa atmak oldukça güvenlidir ama Ayvalık’a gelip de Cunda’da fener kavurma yemeden olmaz. Bulamazsan o feneri iri bir lipsos da eşlik edebilir o beyaz merhemine ama “Rakı-Balık-Ayvalık” cümlesini bozmak yakışmaz denizciye.
Ayvalık’ta sabah erken uyanırsınız. Güneş, Cunda’nın taş evlerinin duvarlarında gezmeye başlamadan evvel, deniz hâlâ uykudadır. Motoru çalıştırırken güvertenin üzerindeki çiğ damlaları, bir gecelik rüyayı uğurluyormuşçasına buharlaşır. Rotanız güneye dönmüştür artık. Daha sıcak, daha cesur, daha hareketli kıyılara, yol ortasında bir kısa bir mola! Dikili’nin zümrüt yeşili serin suyunda yüzdükten sonra güney çıkışında çıkıp yola devam edebilirsin. Önünde var Yeni Foça, Karabarun, Çeşme! Hangisini dilersen seçebilirsin birde unutma Yeni Foça’da yeni bir liman oldukça dostane fiyatlarla karşılıyor seni. Çeşme’ye varmak denizciler için İmren Lokantası’na varmak aslında… Geldi bile burnuma şevketi bostanın kokusu adeta! Sonrasında Sakız Adası’nın ardına düşen güneşin selamında bir masada denizcilik sohbeti ve devam yola!
Çeşme’den çıktıktan sonra rotanızı doğuya çevirdiğinizde Sığacık sizi kollarını açmış bekler. Teos Marina, küçük ama zarif bir limandır. Marina dışında, kale içindeki taş sokaklar, ahşap panjurlu evler ve lavanta kokusu…
Her şey burada biraz daha yavaş akar. Denizin üzerindeki zaman bile ağırlaşır sanki.
O azgın Furni Kanalı’nı geçmeden önce son dinlenme için en güzel yerdir. Kuzey doğuya saklanmış bir vadinin içinde sanki bir çocuk bir tablo çizmişcesine narin bu kasabaya her geldiğinde daha çok kalma hissi uyandıracak sende. Ancak yola devam vaktidir! Canımın içi Ege bizi bekler…
Furni Kanalı, güzelliğe uzanan son güçlü kapı! Korkma, Samos’un yamaçlarından inen katabatikler adadan 7-8 mil açılıncaya kadar sürecek. At camadanını ve sür keyfini pupanın! Çünkü bordona Furni Adası’nı aldığında ve çevirdiğinde pruvanı Turgutreis’e artık dalgalar yavaş yavaş inecek ve hoş bir tebessümle hoş geldin diyecek sana Yalıkavak’ın tepelerinde batan güneş.
Bodrum mu? Orayı anlatmakla bitmez, devamı bir sonraki yazıda… Yaza hoş geldin demeyi unutma!
Yüzünüzden yel, teninizden tuz eksik olmasın…