Ağırlık yapması için yelken yarışına davet edildiği günden itibaren denizlere gönül veren EAYK Komodoru Ramazan Karakundakoğlu, bu keyfi daha çok insanın yaşaması için çalışmaya devam ediyor.
Cemal Sevgi’nin haberini Emre Tazegül fotoğrafladı.
Ramazan Karakundakoğlu: Denizde Ayrı Bir Dünya Var
Yelken keyfini daha çok insana sevdirmek için çalıştıklarını belirten EAYK Komodoru Ramazan Karakundakoğlu, “Denizde ayrı bir dünya var. İnanılmaz huzur veren bir ortam” dedi.
Ege Açıkdeniz Yelken Kulübü (EAYK) Komodoru Ramazan Karakundakoğlu, başarılı bir iş insanı olmanın yanında iyi de bir denizci. Kahve kavurma makinelerinde dünya markası olan Toper’i yaratan Karakundakoğlu, denize ve yelken yarışlarına olan tutkusu ile de dikkat çekiyor. Yelkene başlaması da oldukça ilginç bir nedene dayanıyor. Bakın Ramazan Karakundakoğlu’nun yelken macerası nasıl başlamış; “Askerliğimi denizci olarak yaptığımı bilen bir arkadaşım kaç kilo olduğumu sordu. 90 kilo olduğumu söyleyince, ‘Bize ağırlık lazım, yarışa gelsene’ dedi. Daveti kabul ettim ve gittim. Hava çok yüksek olduğu için o gün yarış yapılamadı ama benim yelken maceram, yaklaşık 20 yıl önce böyle başlamış oldu.”
Askerliğinden dolayı denizciliği bilen ama daha önce hiç yelken yapmayan Ramazan Karakundakoğlu, bu işe devam etmeye karar vermiş. Yakın zamanda açılan bir yelken kursuna katılan Karakundakoğlu, sonraki süreci şöyle anlattı; “İlk defa bir yelkenli tekneye bindim. Denizle buluşmak, yelken yapmak çok güzeldi. Takım ruhunu orada öğreniyorsun. Hayatını bir başkasına emanet ediyorsun. Onun hayatı da senin elinde. Mavi Tuna isimli 12 metrelik Beneteau 40.7 bir teknede eğitim almaya başladık. Hem yarış hem gezi sınıfı bir tekneydi. Çok hoşuma gitti. Yani takım ruhu var, arkadaşlık var. Evet karadan denize bakıp yelkenlileri seyretmek güzeldir ama denizden karayı seyretmenin de apayrı bir güzellik olduğunu anladım. Sonuçta kurs bitti. Birkaç yarışa girdik. Ben özel merakım olduğu için fotoğraf da çekiyordum. Bir yarışta üçüncü olduk ve arkadaşlar, ‘Sen bizim çok fotoğraflarımızı çekiyorsun’ diyerek kupayı benim almamı istedi. İşte o ilk kupa, benim yarıştığımız tekneyi almama yol açtı.”
Yelken kursu bitince doğal olarak teknedeki işiniz de bitiyor. Çünkü yerinize yeni kursiyerler geliyor. Artık yarışmak için yeni bir tekneye ihtiyacınız oluyor. Ramazan Karakundakoğlu ne yapacağını düşünürken aldığı acı bir haberle kararını veriyor; “Aşşa yarışına katılan tekneleri Çeşme’de seyrederken çok sevdiğim bir arkadaşımın vefat haberini aldım. ‘Bir daha mı dünyaya geleceğim’ diyerek bir tekne almaya karar verdim. Eğitim aldığımız Mavi Tuna’nın satılık olduğunu öğrendim ve hemen sahibi Bülent Örgen’i aradım. Dalga geçtiğimi düşündü ama hemen kaporayı göndererek ne kadar ciddi olduğumu gösterdim. Anlaştık. Beraber tekneye gittiğimizde ne yapacağı sorunca, yarışacağımı söyledim. Satmak istemedi ama hemen parasını gönderdim. Sonra yüzde 10 karla geri almak istedi yine kararımdan dönmedim. Tabii ki ben teknenin özelliğini bilmiyorum. Meğer Beneteau’nun yarış için dizayn ettiği üç numaralı tekneymiş Mavi Tuna. Yarışlara başladık, önce üçüncü, sonra ikinci, üçüncü yarışta da birinci olduk. Bülent Örgen’in teknesini de geçtik bu arada. Bu sefer yüzde 25 karla teknesini geri almak istedi ama ben vermedim ve yarışlara devam ettik.”
Ramazan Karakundakoğlu’nun yarış macerası, yelken yarışlarında unutulmayan bir ismin doğmasına da neden olmuş. Mavi Tuna’yı alınca teknenin ilk adının Drakula olduğunu öğrenmişler. İlk başta kötü bir isim olarak kulağa gelmiş ama amblemi sevimli bir yüz olarak dizayn edince Drakula adını kullanmaya karar vermişler. Böylece sevimli bir Drakula olarak yarışlara katılmaya devam etmişler. Ekip olarak yılda yaklaşık 24-25 yarışa katıldıklarını belirten Karakundakoğlu, “Gerçekten çok iyiydik. Herkesle barışıktık. Sempatik bir ekiptik. Hala bile ben Drakula’da yarıştım dersen herkes seni kendi takımında yarışa davet eder. Çünkü biz eğitime önem verdik. Bir takım kurduk ve özel hoca ile her hafta eğitim yaptık. İşin püf noktalarını iyece öğrendik. Ben baloncuydum. Çünkü balona start hattında hiç ihtiyaç olmuyordu ve ben de rahat rahat fotoğraf çekiyordum. O yıllarda kimse böyle fotoğraf çekmezdi. Benim çektiğim fotoğraflar dergilerde yayınlanırdı. Bütün tekneleri ayrı ayrı çekip CD ile hediye ediyordum” dedi.
Bu küçük jestlerin kendini yeni bir maceraya sürükleyeceğinden habersiz, yarışlara devam eden Ramazan Karakundakoğlu, EAYK’taki komodorluk sürecinin nasıl geliştiği konusunda ise şunları söyledi; “Sonuçta herkes mutlu olmaya başladı. Sonra bir gün seçim vardı. Bir baktım, komodor olmuşuz. Herkes bizi istiyor. Ramazan abi, Ramazan abi, sen ol. Olduk. Daha önce EAYK’ta yaklaşık 6 yıl komodorluk yaptım. Özel ve iş hayatımda sıkıntılı bir döneme girince görevi bıraktım. Eşimden ayrıldım ve Amerika’da bir fabrika kurma denemem oldu. Yarışa devam etmeleri için Drakula’yı arkadaşlara bıraktım ve Amerika’ya gittim. Döndüğümde tekneyi çok kötü bir durumda buldum. Ayrıca ekip de başarıya doymuştu. Bu yüzden yarışlardan çektim. Bir zaman öyle gezdim. Çünkü tekneyle hiç gezmemiştim ben. Hep yarışmıştım. Gezerken tekne yavaş geliyordu. Ayrıca kahve konusunda bir kitap yazma planım da vardı. Motoryatlara sempati ile bakıyordum o dönem. Bunun üzerine Drakula’yı sattım ve bir motoryat aldım. Ama kısa sürede hata yaptığımı anladım. Çünkü yelkenli ile motoryatın birbiri ile alakası yok, karşılaştırılamaz bile. Hızlı gidiyor ama hiç keyifli değil. Yarışa da katılamıyorsun. Motoryatı sattım ve yeniden bir yelkenli almayı düşünürken araya korona dönemi girdi. Pandemi bitti tam tekne alacağım bu kez de yine iş hayatı yoğunlaştı. Tam bunlarla uğraşırken EAYK Komodoru Akif Sezer, yorulduğunu belirterek görev değişikliği talep etti. Böylece EAYK’taki görevimiz yeniden başladı. Yeni bir tekne alamadım ama iki tekneye sponsor oldum. Yarış heyecanını onlarla yaşamaya devam ediyorum.”
Ramazan Karakundakoğlu, “Denizde olmak, yarışmak size neler hissettiriyor” sorusuna ise şöyle cevap verdi: “Yarışa girdiğin anda başka hiçbir şey hatırlamıyorsun. Yalnızca orada, suyun üstündesin. İster istemez ona odaklanıyorsun. Rakibine odaklanıyorsun. Rüzgara odaklanıyorsun. Suyun üzerinde olmak inanılmaz huzur verici bir ortam. Evet yoruluyorsun ama beynin dinleniyor. Dostlarla sohbet ediyorsun. Hangi görevi alırsan al yelkenli kullanmak apayrı bir olay. Kupalar önemli değil, zaten kupalar kazanıyorsun, birikiyor ama önemli olan güzel anılar biriktirmiş olmak. Yelken yapmak insanın sosyal ve iş hayatını da geliştiriyor. Herkes kendi görevini iyi yapmak zorunda. Eğer bir hataya düşersen tekneye zarar verirsin. Bütün ekip başarısız olur. Takımın ruhunu size öğretiyor. Orada edindiğiniz tecrübeyi iş hayatında da kullanıyorsun. Birileriyle beraber çalışıyorsun. Tek başına o teknede başarılı olmak mümkün değil. Zamanı iyi ayarlayacaksın. İyi bir planlama ve hazırlık gerekiyor. Yoksa 0,1 saniye ile yarışı kaybedersin. Motivasyonun üst düzeyde olmalı. Yani belirli anlarda hiç sesini çıkarmazsın teknede. Çünkü tekneler dişidir ve her şeyi hisseder. Yani titreşim bile yapmayacaksın ki hızını kesmesin. Küçük bir harekette tekne durabilir. O hızı almışken engellemeyeceksin. Yelkenci iseniz hava durumunu bileceksiniz. İkmali bileceksiniz. İlk yardımı bileceksiniz. Karaya dönmek iki saat. Sevdiğiniz bir arkadaşınızın hayatı sizin ellerinizde olacak. Yani hemen ilk müdahaleyi yapmanız gerekiyor. Biz ilk yardım kurslarının dışında acil kurtarma eğitimi de veriyorduk. Denize düşen personeli nasıl kurtaracaksın, can salını denize nasıl atacaksın, yarış kuralları nedir, bunların hepsinin bilinmesi şart.”
Yelkencilerin kimisinin yarışı, kimisinin de gezmeyi sevdiğini hatırlatan Karakundakoğlu, EAYK olarak, bu keyfi mümkün olduğu kadar yaşamayı ve gençlere aktarmayı istediklerini söyledi. Teknede kadın erkek diye bir şeyin olmadığını, sadece takım arkadaşı olduğunu belirten Kurakundakoğlu, “Denizciliğin ayrı bir terminolojisi ve ayrı bir bilimi var. Hiç bitmeyen bir öğrenme süreci. Her çıktığında yeni bir şey öğrenirsin. Orada ayrı bir dünya var. Ve bu dünyayı kurarken dostlukların da beraber yürümesi önemli. Yetişmiş, tecrübe sahibi kişileri dinleyip onlardan bilgi almak gerekiyor. Mesela ben, benden önceki komodorumuza devamlı bir şeyler soruyorum. Çünkü bir şeyler değişmiş. Derneğin bir hafızası var. Bilgiler var. Bunların sürekliliğinin sağlanması gerekiyor. Bunun için bütün deniz dostları ile birlikte çalışmaya devam edeceğiz” diye konuştu.