Fiziki olarak gücü olduğu sürece yarışmaya devam edeceğini belirten Burak Cora, “Yarışmak benim için farklı bir dürtü. O yüzden beni ilerleyen dönemlerde hiç beklemediğiniz bir sınıfta yarışırken de görebilirsiniz” diyor
Bahriyeli babasından miras, deniz sevgisi Burak Cora’ya. 1984 yılında İstanbul’da doğmuş ama babasının işi nedeniyle; İstanbul, Ankara, Kocaeli, Muğla gibi farklı şehirlerde yaşamış. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema-TV Bölümü’nden mezun olduktan sonra 2004 senesinde kamera asistanı olarak sinema ve reklam setlerinde çalışmaya başlamış. Son 10 yıldır da kendi firması adına kurumsal firmalara reklam, tanıtım filmleri ve kurumsal videolar üretiyor. Denizle bağı hiçbir zaman kopmayan Cora, 3 yıl önce kurdukları Code-Zero Sailing & Racing Academy’de eğitmenlik, takım kaptanlığı ve koçluğu yapmaya da devam ediyor.
Görüntü yönetmeni Burak Cora, denizle tanışmasını şöyle anlatıyor; “Ben üçüncü nesil bir denizciyim. Bundan dolayı denizle doğduğumdan beri içli dışlıyım. Yelkenle tanışmam ise babamın bir gün gelip “ya yelkene gideceksin ya da yüzmeye gideceksin“ demesiyle, benim de yelkeni seçmemle başladı. O gün neden öyle bir çıkışla geldiğini bugün bile söylemiyor babam; ama benim yelkeni seçme nedenim daha önce bir arkadaşımla optimiste çıkmıştım ve sevmiştim. O yüzden ne ile karşılaşacağıma dair bir fikrim vardı. O dönem 1996 senesiydi ve Gölcük’te oturuyorduk. Garnizonun içinde Donanma Yelken Kulübü dediğimiz bir tesis vardı. Orada yelkene başladım, depreme kadar da Kocaeli’de hem yelken yaptım hem de yarıştım. Sonrasında da hiç yelkenden ve denizden kopmadım.”
1996’da yelkene başladıktan 1 ay sonra hemen optimist ile yarışmalara girdiğini belirten Cora, “Bizim yelkene başladığımız dönemde daha antrenörlük sistemi yoktu. Genelde sizden önceki abilerden öğreniyordunuz. Özellikle de küçük kulüplerde bilgiye ulaşımınız da oldukça kısıtlı oluyordu. (Günümüzde bile benzer problemleri görüyoruz aslında) O yüzden optimist döneminde tam olarak ne yaptığımızın farkında değildik. Sadece kendi yeteneklerimizle ildeki yarışlarda varlık gösteriyorduk; ama ulusal yarışlara katılmıyorduk kulüp olarak. Sonrasında o dönem sadece Kocaeli’de kalmış olan Snipe sınıfıyla yarışmaya başladım. Snipe iki kişilik balonsuz bir teknedir. Halen Amerika kıtasında oldukça popülerdir. 1-2 sene Snipe ile yarıştıktan sonra Pirat sınıfına geçtim. O senelerde Türkiye’nin de öncüsü olduğu Almanya, Avusturya, Polonya, İsviçre, Danimarka gibi ülkeler Pirat’ı tekrar canlandırmak için uğraşıyorlardı. Kocaeli de merkezlerden biriydi. O yüzden yaşlarımızın küçük olmasına rağmen bizleri Pirat sınıfına geçirdiler” dedi.
1999 yılındaki Gölcük Depremi sonrasında Marmaris’e taşınmak zorunda kaldıklarını hatırlatan Cora, “Marmaris Yelken Kulübü’nde Laser sınıfına başladım. O zaman Marmaris Yelken Kulübü de küllerinden doğmaya çalışıyordu. O yüzden çok küçük bir operasyonu vardı. Ulusal yarışlara katılmıyorlardı. O dönem sadece 1 il şampiyonası yapabilmiştik. Zaten Bodrum tarafındaki bütün kulüpler daha yeni kuruluyordu. Marmaris sonrasında 2001 yılında tekrar Gölcük’e geri döndük. Deprem sonrası bütün kulüpler el ele verip Kocaeli’de yelkeni tekrar canlandırdık. O dönem Laser ile yarışmaya devam ettik. İlde gençler şampiyonu da oldum. Ulusal yarışlarda da yarıştım o dönem; ama bir varlık gösteremedim” diye konuştu.
Ankara’da yelkensiz geçen 1 yılın ardından 2003 senesinde üniversite için tekrar İstanbul’a dönen Burak Cora, gelişen süreç hakkında şunları söyledi; “İlk olarak Galatasaray adına Laser’de yarışmaya başladım. Fakat hemen 1 sene sonrasında çalışmaya başlayınca Laser dönemi çok aksak devam etti. Bu dönem yatla da yarışmaya başlamıştım ufak tefek; ama asıl 2006 yılında Şan ekibine katıldığım zaman yatçılığım çok gelişti. O dönemin en iyi takımlarından biriydi. Takım kaptanı Levent Özgen olmak üzere kadroda Oğuz Ayan, Fatih Özmen gibi yelken dünyasının önemli isimleri de bulunuyordu. 2006’dan 2009’a kadar bu ekip beraber yarıştık ve birçok önemli kupayı kazandık. Benim için asıl yatçılığı öğrendiğim dönem bu oldu. Aynı dönemde 2007 senesinde İrfan Papila ile ekip olarak küçükken yarıştığım Pirat sınıfına geri döndüm ve 2019’a kadar da İrfan Papila ile beraber birçok Türkiye derecesi elde ettik. 10 yılı aşkın süre boyunca Milli Takım’da yer alarak birçok Avrupa Şampiyonası’na katıldık. Son olarak da 2017’de Avrupa 20.’si olarak milli takımı bıraktık. İrfan Papila ile beraber 2007-2011 yılları arası Galatasaray Spor Kulübü adına yarıştık. 2012’de Fenerbahçe Spor Kulübü’ne transfer olduk. Halen Fenerbahçe SK adına yatta yarışmaya devam ediyoruz.”
11 yıl boyunca TYF Pirat Sınıf Komitesi’nde Başkan Yardımcılığı görevi üstlendiğini kaydeden Cora, “Bu dönemde Türkiye Ligi’nin kurulması, rank sisteminin kurulması, gençler için millilik, sınıfın Türkiye’de yaygınlaşması gibi sınıf için önemli birçok proje gerçekleştirdik. Aynı dönemlerde 2009 senesinden itibaren yatta takım kaptanlığı ve dümencilik yapmaya başladım. 2009-2012 seneleri arasında Corby29TR takımı ile TAYK Trofesi, KOG Trofesi’ni kazandık ve birçok başka önemli kupaları kaldırdık. 2015’e kadar yata biraz ara vererek sadece Pirat’a odaklandım. 2015’te Levent Peynirci’nin Chesse Sailing ekibine profesyonel olarak dahil oldum. Burada da birçok kurumsal yat ekibini eğiterek takım kaptanlığı yaptım. Hem bu ekiplerle hem de Levent ile beraber İYK Trofesi, Farr 40 Kupası gibi birçok kupa kazandık” bilgilerini paylaştı.
2016 yılında ise olimpik kampanya yapmak ve sınıfı Türkiye’de başlatmak için ülkemizde bir ilk olarak 49er sınıfı tekne aldığını ifade eden Cora, sözlerini şöyle sürdürdü; “Fakat bir sürü farklı nedenden dolayı olimpiyat hayalimi gerçekleştiremedim. 2016’dan 2022’ye kadar Türkiye’de 49er ile yelken yaptım. Geçen sene 49er’ı Fenerbahçe Spor Kulübü’ne devrettim. Sonrasında kulüp 1 adet daha 49er ve 3 adet 29er aldı. Şu anda gençler benim teknem ile denize çıkıyor ve ilerisi için hazırlanıyorlar. Ben de halen iletişimimi devam ettiriyorum gençlerle ve denizde göz ucu ile onları kesiyorum. Onları gördükçe de en azından hedeflerimin birini gerçekleştirdiğim için mutlu oluyorum. Son olarak da 2021 senesinde Chesse Sailing’ten ayrılarak Code-Zero Sailing&Racing Academy’i kurdum. Burada kendi eğitim verdiğim kişilerle Farr 280 OD model teknemizle IRC 1 ve Sportsboat sınıflarında ulusal ve uluslararası yarışlara giriyoruz. Fiziki olarak gücüm olduğu sürece her zaman yarışmaya devam edeceğimi biliyorum ve her zaman da farklı sınıflarda yarışacağım. Yarışmak benim için farklı bir dürtü. O yüzden beni ilerleyen dönemde hiç beklemediğiniz bir sınıfta yarışırken de görebilirsiniz.”
Burak Cora, eğitimci kimliğinin nasıl geliştini ise şöyle anlattı, “Ben yelkene başladığım dönemde antrenör sistemi yoktu. Tecrübeliler bir sonraki gelenleri eğitiyordu. Ayrıca her yarıştığım yerde her zaman takım kaptanlığı da yaptım. Her ikisi birleşince daha çok küçük yaşta eğitim vermek nasıl bir şey öğrenmeye başlamıştım. Yetişkin eğitimi verme kısmı tabii ki üniversite döneminde İstanbul’a geldikten sonra başladı. Zaten o dönem yetişkin eğitimi yeni başlıyordu. Şan ile yarıştığım dönem tekne İstanbul Sailing Academy’e aitti ve İstanbul’daki ilk yelken okullarından biriydi. Ben o dönem setlerde çok yoğun çalıştığım için eğitimlere çok çıkmıyordum. Zaten orada profesyonel de değildim. Sadece çok sıkıştıklarında benim programıma uyuyorsa eğitime çıkıyordum. 2012’de Fenerbahçe SK’ne transfer olduktan sonra kulübün yelken okuluna aynı şekilde boş zamanlarımda eğitmen olarak destek veriyordum. Ama o dönem benim yoğun olarak setlerde çalıştığım ve Piratta yarıştığım dönemlerdi. O yüzde aslında çok eğitim vermiyordum. Benim için profesyonel anlamda yetişkin yelken eğitimine başladığım dönem 2015 sonrası Chesse Sailing ile çalışmaya başladığım dönem oluyor aslında. Burada daha önceki yarış, takım kurma ve takım eğitme tecrübelerimi kullanarak Levent’in başarılı sistemi ile birleştirdim. Code-Zero ise bir arkadaşımın beni teşvik etmesiyle oluştu. Chesse’den ayrılmak benim için çok kolay olmasa da bazen hayatta seçimler yapmanız gerekiyor. Code-Zero ile de farklı bir maceraya yelken açtık tam anlamıyla.”
Code-Zero’yu kurarken amacının yelken yapmak isteyen insanları denizle buluşturarak onları basamak basamak istedikleri yöne doğru götürmek olduğunu belirten Cora, “Gezi olur, yarış olur veya açık deniz yelkenciliğine doğru onlara yol çizecek bir sistem oluşturmak istiyordum fakat benim yarışçı yapımdan dolayı sanırım şu anda sistemimiz tamamen temel eğitimden, ileri eğitime oradan da yarışa giden bir sisteme dönüştü. İşin komiği bize gelen talepler de tamamen yarışçılığa dönük oluyor şu anda. O yüzden de sistem şu anda tamamen yarış odaklı. Code-Zero’da şu anda hem bireysel gruplara hem de kurumsal firmalara yelken eğitimleri veriyoruz. Dediğim gibi bu sonrasında yarışa dönüşüyor hem kurumsallar hem de bireyseller için. Şu anda tamamen bizden eğitim almış çok güzel bir yarış takımımız var. Bu ekiple beraber hem İstanbul’da hem de yurt dışında yat yarışlarına giriyoruz. İstanbul’da hem IRC 1 sınıfında hem de Sportsboat sınıfında yarışıyoruz. Bu ekiple beraber bu sene Yunan adalarında düzenlenen Rodos Cup’a katılıp IRC Racing sınıfında 2. olduk. Önümüzdeki sene de yine İstanbul’da yarışmaya devam ederken Marmaris’te 1 yarışa ve yurt dışında da 2 yarışa girmeyi planlıyoruz. Code-Zero’nun içinde güzel bir kulüp havası, aile ortamı kurduk. Bu dostluk ortamını da bulunduğumuz her yere taşımaya gayret ediyoruz. Bundan dolayı da birçok farklı organizasyon yapmaya devam edeceğiz” dedi.
Burak Cora, yelkenin bireysel olarak insanlara, kurumsal olarak da şirketlere neler kazandırdığını şöyle aktardı; “Yelkenin güzel yanlarından biri hem bireysel hem de takım olarak yapabildiğiniz bir spor. Bundan dolayı da hangi tarafı seçerseniz yelkenin size kazandırdıkları farklı oluyor. Bireysel olarak hızlı karar verebilme, birden çok işi aynı anda yapabilme, öz güven, başarı ve başarısızlıkla başa çıkma, farkındalık, sakinlik gibi birçok yetenek kazandırıyor. Eğer küçük yaştan yelkene başladıysanız bunlar sizin karakterinizin de bir parçası haline geliyor. Eğer takım olarak yelken yapıyorsanız bu yeteneklerin üzerine artı olarak takım çalışması, iletişim, liderlik, uyum gibi birçok beceri daha kazanıyorsunuz. Şirketler şu anda bu kazanımlar için çalışanlarını yelkene yönlendiriyor. Bir yandan da firmalar kendi tanıtımını da yapmış oluyor. Bir firma için yelken yapmak ayrıca bir vizyon göstergesi. Belki bu vizyon ülkemizde pek önemsenmiyor; ama uluslararası iş yapan firmalar için yurt dışında önemli bir gösterge oluyor firmanın hem çalışanlarına hem de dünyaya bakış açısından. Sonuçta yelken yapan kişiler bahsettiğim yeteneklere sahip olan insanlar haline geliyor. Firma olarak siz de yelkenin içerisindeyseniz sizin şirketiniz de bu becerilere sahip anlamına geliyor.”
Denize çıkmanın kendisi için en anlam ifade ettiğini kelimelerle anlatabilmesinin çok zor olduğuna dikkat çeken Cora, “Çünkü denizde olduğum her gün farklı duyguya sahip oluyorum. Bazı günler sakinlik oluyor, bazı günler mücadele oluyor, bazı günler dostlarımla beraber olmak oluyor, bazı günler özgürlük oluyor. Sanırım benim için bu karmaşık duyguların tamamı anlamına geliyor. Buna da hayat diyoruz galiba:)) Hedeflerimin bazılarını gerçekleştirdim, bazıları her zaman hayal olarak kalacak; ama benim için önemli olan her zaman ileri doğru gitmektir. O yüzden hedeflerimi devamlı güncelliyorum ve evrimleştiriyorum. Şu anda Code-Zero’yu insanların denize çıkmayı sevdikleri bir yer haline getirip, farkı sınıflarda ülkemizde ve yurtdışında yarışan bir takım haline getirmeyi hedefliyorum. Bunu yaparken de sistemin kendi ayaklarının üstünde durabileceği altyapıyı oluşturmaya çalışıyorum. Bu yolda ilerledikçe kesin daha farklı adımlarım da olacaktır” ifadelerini kullandı.
Burak Cora, “Denizi ve yelkeni daha çok insanla buluşturmak için neler yapılmalı” sorusuna ise şöyle cevap verdi: “Ben bu konulara biraz daha genel olarak bakıyorum. Bizim ülke olarak spora genel bakış açımızda problem var. Biz ülke olarak spora sadece başarı olarak bakıyoruz. Son olimpiyatlarda da bunu gördük zaten. Aslında spor sağlıklı, kendine güvenen, birlikte çalışmayı bilen bir toplum yaratmak için önemli. Zaten temelde bir spor politikamız da yok. Bence genel olarak bütün sporlar için müdahaleye ihtiyaç var. Ama öncelikle genel bakış açımızı değiştirmemiz lazım. Bu da ne yazık ki yakın zamanda gözükmüyor. Mentalitemizi değiştirmediğimiz sürece buraya sayfalarca yapılması gerekenleri yazsak da bir faydası olmaz ne yazık ki. Ayrıca ülkede bu kadar ekonomik problem varken insanları hayat mücadelesinin dışında başka bir şeye baktırmak çok zor. Önce ülkenin biraz refahlaması lazım yapılanların işe yaraması için. Yoksa geçmişe bakıldığında veya yurtdışında yapılanlara bakınca formül belli. 1970’lerde (tarihini tam hatırlamıyorum) yelkenin Türkiye’de gelişebilmesi için Türk Deniz Kuvvetleri ile Sümerbank işbirliğinde 150 Pirat yapılmış. 75’ini Deniz Kuvvetleri almış gerisi Türkiye’nin her yerine bedelsiz dağıtılmış. Estonia Yelken Federasyonu, 29er ve 49er sınıfını geliştirmek için büyük bir marka ile anlaşma yaptı. Tekneleri marka aldı ve kulüplerin kullanıma verdi. Sonrasındaki 2 yıl boyunca tekneleri yarı fiyatına almalarını sağladı. Macaristan, Hindistan, Hollanda da benzer projeler yaptılar sınıfları geliştirmek için. Birleşik Kırallık yıllardır Volvo ile proje yürütüyor. Çok uzağa bakmaya gerek yok yıllar önce ülkemizde yapılmış. Şu anda devletin bir spor dalı için bedelsiz ekipman dağıttığını düşünebiliyor musunuz? Çok zor. Önce yaklaşımın değişmesi lazım. Sonra insanların kendileri için bir şey yapabilecek refaha ulaşmaları lazım. Yoksa yapılan her şey şu anki gibi kısıtlı bir kitle dışında kimseye ulaşamaz.”